Carl Panzram - este

Carl Panzram


"Kendimi düzeltmek istemiyorum. Tek arzum beni düzeltmek isteyen insanları düzeltmek ve bunun tek yolu da onları öldürmek."


Seri katiller hakkında hepinizin az çok bilgisi var. Çoğunun ne kadar vahşi ve acımasız olduğunu duymuşsunuzdur. Listemize birini daha ekliyoruz şimdi. Son anına kadar caniliğinden hiçbir şey kaybetmemiş, birçok kişinin tüylerini diken diken etmiş bir katille tanıştıracağım sizi. Bu katiliniz son anına kadar vahşetini konuşturdu çünkü bu hayatta istediği tek bir şey vardı; ölüm.


28 Haziran 1891 yılında gözlerini dünyaya açan Carl Panzram beş çocuklu fakir bir ailenin çocuğu. Çocuklarının gelmiş geçmiş en sadist katil olarak anılacağını bilselerdi belki zaten fakir bir aileyiz bir de başka çocukla uğraşmayalım deyip yapmaktan vazgeçebilirdi Johann ve Lizzie çifti. Ekonomik kriz şu ailelere hiç vurmuyor, pat pat doğuruyorlar. Neyse bunun yanı sıra ailesi ile arası nasıldı diye soracak olursanız ne annesinden ne de babasından şiddet görmeyen bir çocuk. Yazık, çocuğunun üzerine titre ortaya çıkana bak. Ailesi tarafından sevildiği de söyleniyor, elbette bir süreye kadar. 1000den fazla erkeğe tecavüz olayını duyduktan sonra böyle evlat olmaz olsun deyip evlatlıktan reddetmeleri oldukça olağan bir durum. Herkes sen değil Terry Caffey. Sen iki oğlunu ve eşini öldüren biricik kızını affettin affetmesine de bu aile hiç oralı görülmüyor. Senden merhamet dersi alsınlar biraz. Gerçi bu denli tecavüz sayısından sonra aile kafalarına sıkmış olabilir, senin gibi uzun süre hayatta kalsalardı belki affederlerdi. Neyse Piers Morgan'a selam olsun. 



Ailesi tarafından sevilmesi sizi iyi bir çocukluk geçirdiğini düşündürtmesin çünkü birçok kişinin aklını karıştıran olay da tam bu noktada başlıyor. 
Babasının evi terk etmesinin ardından daha 8 yaşında iken suç işlemeye başlıyor Panzram ve ceza olarak kardeşlerinden dayak yiyor. Hangimiz bunu yaşamadık ki... Ancak ardından tekrar suça karışınca küçücük bir çocuk iken girdiği hapishane yüzünden birçok şeyi öğreniyor. Bir hapishane hayatınızı ne kadar değiştirebilir? Öğrendiğiniz şeyler sizin hayatınıza yön verir. Hapishanede de nakış dikiş, yaratıcı yazarlık öğrenmeyecek bu adam herhalde. En iyi ihtimalle pasta yapmayı öğrenirsiniz, içine süt yerine kan konulan bir pasta mesela.
 Profesyonel hırsızlığı, yalan söylemeyi, adam öldürmeyi öğrendiği gibi her gün dayak yer ve işkenceye maruz kalırsanız içinizdeki çocuğu öldürmekten başka çareniz kalmaz. Acıların çocuğu Müslüm baba olursunuz yani. Carl Panzram doğuştan bir katil miydi bunu bilemeyiz ama yine yaşadıkları ile sadist olan bir katil ile karşı karşıya olduğumuzun garantisini verebiliriz.


İlk cezasını sarhoşluk ve asayişi bozma sebebiyle 8 yaşında alıyor. Dedim ya daha velet iken aklı oynaşta bunun. Bu yüzden diğer birçok katilde yaptığımız ayy ama ailesinden şiddet gördü şöyle oldu falan tezini öne süremiyoruz. Sekiz yaşında suç işlemek ne ya geç olmuş. Anne karnında iken bu kordonu sigara sanıp içerde tüttürmeye çalışmıştır. 11 yaşında ise hırsızlıktan dolayı hapse girmiş. Hapishanede kaldığı sürede okuldan nefret ettiği için binanın eğitim atölyesini ateşe veriyor ve 1000 dolarlık hasara neden oluyor. İşte böyle bir alfa, sinirlenince hapishane falan dinlemiyor. Boşuna dememişler, yakarsa bu dünyayı garipler yakar.





Hapishanede yaşadığı korkunç günlerden sonra cezası bitince hapishaneden çıkan Panzram 1904 yılının Ekim ayında ailesi tarafından 12 yaşında iken Minnesota Devlet Eğitim Okulu'na gönderildi. Ailesi okulda eğitim görür, belki beyni çalışır diye göndermiş de burası da bir kurtuluş olmamış, okuma yazması iyi olmadığı için her gün personeller tarafından dayak yemiş. İçindeki canavarı ateşleyen olay ise 13 yaşında iken yaşanıyor. Annesinin gözetimi altında kalma şartıyla salınmıştı ancak bu duruma uzun süre katlanamadı ve evden kaçtı. Aslında bundan önce annesini ikna edip rahip olma bahanesi ile kiliseye gidiyor da rahibe silah çekince kovuluyor. Annesinin çiftçilik koşullarına dayanamadığı için temelli gidiyor bu sefer. Evet akıllara hemen büyük annesinin sözünü dinlemeyip kurdun evine giden ve ham diye yutulan kırmızı başlıklı kız geldi biliyorum. Bindiği vagonda yaşadığı olayı yakalandıktan sonra şöyle ifade etti; "13 yaşında 4 serserinin tecavüzüne uğradım. Artık nefret ve kin doluydum."

Hapishane, sokak hayatı, okul ve tecavüz olaylarından sonra çok önemli bir şey öğrenmişti. Güç. Eğer güçlü iseniz yaptıklarınız meşru kabul edilebilirdi ve kimse size karşı koyamazdı. Güç tanrının kendisi olmak demekti ve Panzram 13 yaşında iken tanrı olmaya karar verdi. Onun istediği tek şey artık öldürmekti. 

Güç ve kudret her şeyi doğru kılar. 

Okuldaki dini baskılar sonucu Hristiyanlıktan da soğumuştu. Birçok kişide olduğu gibi dini baskı onda da ters tepti. 

Bizimki okuldan ayrılmaya karar veriyor ve 1905 yılında okul ile bağlantısını tamamen kesiyor. Hepimizin hayali ama yapamadığı şey. 16 yaşına bastığında ise orduya katılmış. Herhalde orduda arkadaş çevresi yapar takılırım falan diye düşündü. Ancak tahmin ettiğiniz üzere disiplin kesinlikle ona göre değildi. Orada da hırsızlık yaptı, adam silah çalmadan duramıyor. 8 yaşında iken de çaldığı şey silahtı. Silah koleksiyonu yapmaya çalışıyor galiba, şu adama maket silah falan verin hevesini alsın. 

Burada da askeri mahkemeye verildi ve 3 yıl sonra serbest bırakıldı. Artık vahşi cinayetleri işleme vakti gelmişti.

Çıktığı dünya turunda Avrupa, Afrika, Güney Amerika'yı dolaştı ve tekrar Amerika'ya döndü. Elbette ardında onlarca ceset bırakarak. Bu da hepimizin hayali, ardında ceset bırakılmamış hali olan tabi. 

1920 yılında en çok ses getiren suçlarından birini işledi. Oldukça kazançlı olan bir hırsızlıktan sonra Akista adında bir yat aldı ve bedava kaçak içki yalanıyla 10 gemiciyi davet etti. Gemiciler sarhoş olunca hepsine tecavüz etti ve başlarına birer kurşun sıkarak öldürdü. Cesetlerini de denize attı. Gerçekten bu alkol sonrası seri katillerden çektiğimiz ne ya. Nilsen'de alkol verip seviştiği kişiyi ertesi gününde öldürmüştü. Siz siz olun tanımadığınız insanların alkol teklifini kabul etmeyin. Anneniz yabancılar ile konuşma derken bunlardan söz ediyordu işte. Tamam bu kadar vahşi olanından söz etmiyordu ama boşverin. 

Tabi seksen günde devri alem yapar iken para kazanmak için bazı şehirlerde mola verip işe giriyordu. Petrol sondaj donanımı yapan bir şirkete girdi ve 12 yaşındaki bir erkek çocuğuna tecavüz edip kafasını kaya ile ezdi. 

"Biraz düşünmek için bir kenara oturmuştum. Orada otururken 11 ya da 12 yaşında bir çocuk geldi. Bir şeyler arıyordu. Buldu da. Onu birkaç yüz metre uzaklıkta bir taş ocağına götürdüm. Onu orada bıraktım ama önce tecavüz ettim sonra da öldürdüm. Onu bıraktığım sırada beyni kulaklarından çıkıyordu ve asla bundan daha ölü olamazdı."

Bu olaydan sonra hızını alamadı ve parayı da alınca Afrika'ya gitti. Timsah avlayacağım deyip 8 hamal kiraladı. Oysa timsah bahaneydi, Afrikalılara tecavüz edip cesetlerini timsahlara yem etti.

Tek başına geri dönmesi şüphe uyandırınca yakşamlar efendim deyip tüydü Afrika'dan. Bu sefer de köylere dadandı. Çiftçilerin evlerini soyuyor, denk gelirse tecavüz ediyor ve ortalığı ateşe veriyordu. 

1928 yılında ise canım vatanım deyip yurdunun toprağına yani Amerikaya geri döndü. Daha doğrusu dönmek zorunda kaldı çünkü dedektiflerin radarına girmiş sayılırdı, ne olur olmaz götü kollamak lazımdı tabi. Cinayet işleyip iz bırakmama konusunda iyi olsa da hala hırsızlık konusunda kendisini geliştiremediği için Washington civarında işlediği hırsızlık suçlarından yakalanıp 20 yıl hapse mahkum edildi. Herkes hırsızlık yapacak diye bir şey yok be Panzram. Senin de uzmanlık alanın cinayet. 

Hapishanede bulunduğu süre boyunca hapishaneden kaçma girişiminde bulunuyor ancak duvardan atlarken fiziği ve matematiği iyi olmadığı için olsa gerek yüksekliği pek hesaplayamamış bacaklarını ve bileklerini kırmış. Üstelik omurgasından da ağır yara almış ve 14 ay tedavi etmemişler. En sonunda gardiyanlardan biri buna acıyıp revire götürmüş, orada da revirdeki bir mahkuma tecavüz etmiş. 

Tek kişilik hücreye hapsedildiği zamanda toplu katliam planları yapmış. Su şebekesine arsenik karıştırıp bir şehirdeki herkesi öldürecekmiş mesela. Panzram... Kesin yaşanır bu. 


Tabi nasıl bir canavar olursa olsun yine de acıyan biri daha çıkmış, Henry Lesser gibi. Lesser sigara ve yemek alması için düzenli olarak ona para verince dost olmuşlar. Hayatında ilk defa birisi kendisine iyi davrandığı için oldukça etkilenmiş olsa gerek Panzram kendisine kalem ve kağıt verildiği takdirde her şeyi anlatacağını söylemiş. Sözünün eri bir delikanlı olduğu için dediğini yapmış yine, otobiyografisini yazmış. 1000den fazla kişiye tecavüz ettiğini, nasıl ve nerede öldürdüğüne dair tüm detayları vermesine karşın bahsettiği çoğu ceset kayıp olduğu için düzgün bir soruşturma yürütülememiş. Yazdığı otobiyografiden sonra 25 yıldan daha fazla hapis cezasına çarptırılmış ve başka bir yere gönderilmiş. Zaten 8 yaşından beri hapishane geziyor, sorun olmaz ona diye düşünmüşlerdir. 

Hapse girer girmez ise meşhur cümlelerinden birini söylüyor; "Beni burada rahatsız eden ilk adamı öldürürüm." Eee, erkek dediğin sözünün eridir. 1 yıl sonra da dediğini yaptı, kendisini sinir etti diye zavallı çamaşırhane ustabaşının kafasını parçaladı. Bir don kavgası yüzünden olan şeye bak. 

Herkesin gözü önünde böyle bir cinayet işleyince haliyle kaçacak bir yeri de olmadı, hem idam cezasına çarptırıldı hem de suçlarını tekrardan patır patır itiraf etti. Kendisinin biraz gurur biraz da ukalalık ile anlattığı anılarını dedektifler tüm seri katillerde olduğu gibi kah ağlayarak kah kusarak dinlediler. Eee olmasaymışsınız dedektif, gülü seven dikenine katlanır. 

14 Nisan 1930 yılında tekrar mahkeme karşısına çıkarılan katilimiz avukat falan istemeyip kendi savunmasını kendisi yapmış ve idam cezasına çarptırılmış. Bu cezayı kahkaha atarak karşılayan Panzram kendisinin idamını önlemek isteyen bir grup hümanist tayfayı da öldürmekle tehdit etmiş. Arkadaşlar... Adam hapishanede bile gardiyan öldürüyor bu adamın barınacak yeri yok, bırakın idam edilsin. Bu kadar hümanistlik iyi bir şey değil woke tayfa salın lan bizi.

5 Eylül 1930 yılında da asılarak idam ediliyor ve kendi vahşet devri sona eriyor. Yalnız ölürken bile çok aksi ve huysuz. Cellat ipin ilmiğini hazırlarken 
"Çabuk ol hortumcu piçi, sen aptalca ortalıkta dolaşırken ben şimdiye kadar bir düzine adamı asmıştım." deyip adamın üstüne yürümeye kalkıyor. Cellatçı o sırada içinden o kadar idam edilecek kişi varken denk geldiğim insana bak, rabbim seni beni koru diye dua etmiştir büyük ihtimal. 


Panzram'ın yazdığı otobiyografi Lesser tarafından defalarca bastırılmak istense de içeriği duyan tüm yayınevleri teşekkürler, suça teşvikten içeri atılmak istemiyorum ben almayayım deyip kitap haline getirmeye yanaşmamış. 

1970 yılında ise seri katillerin arttığı dönemde aman ne olacaksa olsun paramı kazanır işime bakarım ben diye düşünen bir yayınevi tarafından sonunda kitap haline getirilmiş. Ölümünden 50 yıl sonra Killer: A Journal of a Murder adıyla yayımlanmış kitap. Türkçe çeviri var mı hiç bilmiyorum birkaç sayfasına denk gelmiştim. 3 boyutlu tecavüz anlatımı okuyup midenizi masaya bırakmak isterseniz okuyabilirsiniz elbette. Ayrıca 2012 yılında da Carl Panzram: The Spirit of Hatred and Vengeance belgeseli çekiliyor. Bunu izlemeniz kitabı okumaktan daha az hasar verebilir. Ayrıca başarılı bir belgesel çünkü sadece Panzram'ın işlediği cinayetlere değil Amerikadaki hapishanelerin ne kadar korkunç olduğuna da değinip bunu eleştiren bir yapım. 



 “Keşke tüm insanlığın tek bir boynu olsaydı ve o da benim elimde olsaydı”




Yorum Gönder

0 Yorumlar