Mavi Sakal - este

Mavi Sakal


"Anneler ve babalar, gençlerin hısımları ve akrabaları beni iyi dinleyin.
Gençlere göz kulak olun, onları ahlaki değerler ile büyütün şayet benim büyüdüğüm tarzda yetişirlerse, onlar da benim düştüğüm uçuruma düşerler."


Mavi Sakal'ı birçoğunuz duymuştur. Arka Sıradakiler izleyicisi olmanız bile yeterli...Mavi Sakal masalı, şarkısı, müzik grubu, dizilerde konu edinilişi derken aslında birçok yerde karşımıza çıkan bir takma addır. Peki hiç düşündünüz mü bu Mavi Sakal ismi aslında nereden geliyor diye? Zalim bir soylu ve meraklı karısını konu alan bir Avrupa masalı olan Mavi Sakal'ın esinlenildiği tarih öyle pek masallara ilham verebilecek bir şey değil aslında. Siz de merak ettiyseniz gelin Mavi Sakal kimdir, beraber öğrenelim.

Asıl adı Gilles De Rais olan Mavi Sakal'ın tahmini olarak 1404 ya da 1405 yılının eylül ayında doğduğu söylenilmekte. Oldukça soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Rais aslında ağzında altın kaşıkla doğanlardan olarak görünebilir. Lakin görünüş sizi aldatmasın, vahşetin nereden doğacağı hiç belli olmaz.

9 yaşındayken babasının ölümü üzerine dedesi Jean de Crao'nun yanına giden Rais dedesi tarafından büyütülüyor. Nüfusa geçen resmi adı; Gilles de Montmorency-Laval.

Rais, kadınlardan uzak durmuş ve ağırlıklı olarak erkeklerin bulunduğu bir ortamda büyümüş. Dedesi kadın günahtır deyip torununu kadınlarda saklamış olabilir, bilemedim. Ama dedeciğim işte kadın günahtır dedin torunun da eşcinsel olup çıktı. Yağmurdan kaçarken doluya yakalandın allahın kadın düşmanı homofobiği seni. Yaşı arttıkça cinsel duyguları bastırılamaz hale gelen Rais cinsel arzusunu erkek kuzeni Roger de Brigueville ile cinsel ilişkiye girerek bastırmış lakin kısa dönemli yatak arkadaşı olan kuzenini Catherine de Thouars adında bir fıstıkla tanışınca bırakmış, kendisi hoop dünya evine girmiş. Üzülme sayın kuzen, giden gitmiştir, sen gideni değil giden seni kaybetmiştir!

Evliliğin ardından dedesinin isteği üzerine 1426 yılında İngiltere-Fransa arasında çıkan savaş için orduya katılmış. Oldukça başarılı bir asker olan Rais zaferleriyle şöhretine şöhret katmış böylece. Dedesi Rais'i bu savaşa göndermeseydi ve Rais normal hayatına devam etseydi bir Mavi Sakal olur muydu bilinmez ama bir katilin doğmasının en büyük faktörlerinden birinin bu savaş olduğu gerçeği de görmezden gelinemez. Kimi araştırmacılara göre savaşın yarattığı ölüm ve vahşet Rais'in psikolojisinde ciddi bozukluklara neden olmuş.

1432 yılında dedesinin ölümüyle büyük bir servet sahibi olan Rais nasıl olsa param var, yaşarım lan ben bu hayatı deyip kendini eğlencelere adıyor. Verdiği kutlamalarda sapkın cinsel ilişkiler boy gösterirken çocukluğunda çektiği kadın hasretinden olsa gerek davet salonu kadından geçilmiyor. Tabi sen sadece eğlenir, çalışmadan sefa sürersen kesenin dibi görünür Rais'cim. Bunu anlaman lazımdı ama olsun, kadın görünce heyecandan duvarı falan delmiş olabilir ve parayı unutmuş olabilirsin.

Aşırı harcamalardan dolayı şato elinden gitmesin diye şatoyu ipotek ettiren Rais toprakların büyük bir kısmını da satıyor. Tabi beyefendinin hala katiyen çalışmaya niyeti yok. Kendini sarayın kütüphanesine kapatıp büyü ve ezoterizm ile ilgilenmeye başlıyor adamımız. Çalışmadan para kazanma büyüsü enter. Dalga geçtiğime bakmayın, büyüyle uğraşma nedeni cidden bu. Büyü ile metali altına çevirmeye çalışıyor Rais Bey. Yani metalin büyü ile altına dönüşmesindense altın yumurta yumurtlayan tavuk daha inandırıcı gibi sen bilirsin tabi Rais...

Zira bu büyüler gözünüze masum görünmesin pek çünkü bu sırada Fransa'da kız ve erkek çocuklar kaybolmaya başlıyor. Bu dönem tam da cadı avının başladığı döneme denk geliyor bu arada. Onu büyü yapmaya yönlendiren kişi Antonio Francesco Prelati, Rais Bey'e metali altına çevirmesinde kendisine anca şeytanın yardımcı olabileceğini ama ona bir kurban vermesi gerektiğini söyleyince tren raydan çıkıyor ve cinayetler başlıyor. Evet, evet bizim çok zeki diye geçinen soylu katilimiz buna inanıp cinayetlere başlıyor. Kafatasımın içindeki beyni kullanma büyüsü enter.

Cinayetin ardından içindeki sadisti keşfetmiş olsa gerek ortadan kaybolan çocuk sayısı her geçen gün artmaya başlıyor Fransa'da. Çocukları kaçıran Rais, çocukların acı çekerek ölmesini film izler gibi seyrediyormuş. Yavaş yavaş ölen kurbanların kafasını kesen katilimiz kan kaybından ölen çocuklarla ise onlar ölene dek cinsel ilişkiye giriyormuş. Zorunlu olmadıkça kız çocuklarını tercih etmeyen katilimiz çocukların cesetlerini günlerce okşuyor, karşılarına geçip çılgınlar gibi kahkaha atıyormuş. Kafalarını kesmediği çocukların cesetlerini ise onu büyüye yönlendiren Antonio Francesco Prelati'ye veriyormuş çünkü Prelati nekrofiliymiş. O da kuşun etinden yararlanıyor yani...Ölülerle cinsel ilişkiye girmekten daha ilginç bir fantezisi var katilimizin; kurbanların kafalarını sıraya diziyor ve güzellik yarışması düzenliyor. Tek jurinin kendisi olduğunu açıklamama gerek yok herhalde.


1400'lü yıllarda bile paranın adaletten güçlü olduğunu görüyoruz. Kayıp çocukların aileleri Rais'ten şüpheleniyor olsa da katilimiz soylu ve zengin -iflas etmiş olsa da bir dönem zengindi- olduğu için soruşturma açılamıyor. Halkın gücü yetmese de sarayda beraber yaşadığı karısı kocasının kendisini sürekli şatonun gizli odalarına kapatmasından şüphelenmeye başlamış. Ortadan kaybolan ve açıklanamayan kayıp çocuklar ise kuşkusunun üstüne tuz serpmiş. Kız kardeşi ile şatonun gizli bölümlerini araştırmaya başlayan Catherine de Thouars küçük bir oğlan çocuğu cesedi ile karşılaşınca taşları yerine oturtmuş oturtmasına da kafasındaki tahtaları kaybetmiş ne yazık ki. Kadıncağız olayın şokuyla akıl sağlığını kaybetmiş.

Bir süre sonra işlediği sayısız cinayetten dolayı katilimizin bir tarafı yakalanma korkusuyla tutuşmuş. Şatoda çalışan uşakları çürümüş ceset kokusundan korunmak için maske takmaya başlamışlar. Cesetler şatoya fazla gelmeye başlayınca Rais 140'dan fazla insan cesedini özenli bir şekilde sandıklara yerleştirtmiş ve yeni şatosuna taşınmış. Taşıdığı cesetleri ise yeni şatosunda yaktırmış ve cinayetlerine kaldığı yerden devam etmiş.

Taşındığı şatosunu satın almak için ısrarcı olan papaz Jean Le Ferron'u soylu olmasının avantajını kullanarak yok yere hapse attıran Rais o dönem altın çağını yaşayan kiliseyi karşısına aldığını hesap edememiş olsa gerek. Tabi şatoyu satamaz yoksa bir yerden insan kırıntıları çıkar, her şeyi biterdi katilimizin.

Kiliseyi karşısına alan Rais'in bir papazı hapsetmesi üzerine kutsal değerlere saygısızlık yaptığı düşünülmüş ve Rais'i tutuklamak üzere şatoya okçular gönderilmiş. Şatoya gelen okçular çok sayıda insan kemiği ile karşılaşınca şatoyu detaylıca aramış ve yatak odasında kanlı çocuk elbiseleri bulmuş. Neye niyet, neye kısmet... Dini değerlere saygısızlık yaptığı için tutuklamaya gittikleri adam ne çıktı... Ne yapalım, adam pisliğin teki çıktı Rıza Baba.

47 farklı suçla yargılanan Rais suçlamaların hiçbirini kabul etmemiş ancak işkence ile konuşturulacağını anlayınca kendisine işkence yapmaya hazırlanan kişiye yalvarıp; "Kutsal İsa adına! Bana düşünmem için biraz zaman verin." demiş.

Verilen sürenin ardından işlediği tüm cinayetleri itiraf eden katilimiz 27 Ekim 1440 tarihinde Nantes'da iki yardımcısıyla birlikte boğazlanarak öldürülüyor ve cesetleri yakılıyor. Lakin Rais ne yapmış olursa olsun hala bir soylu olduğu için onun cesedi tam yanmadan alevlerin içinden alınılıyor ve gömülüyor.

80-200 arasında çocuğu öldürdüğü söylense de bazı kaynaklar 800'e yakın çocuğu öldürdüğü söylüyor. Suçlu mu yoksa kurban mı olduğu tartışması da var. Bazı araştırmacılara göre itirafını işkence altında zorla yapmış ve Engizisyon Mahkemesi'nin kurbanı olmuş. Ayrıca Rais’in bütün topraklarını ele geçiren Britanny Dükü’nün de bu olayda bir parmağı olduğu düşünülmekte.

Gerçeğin ne olduğu tam olarak ifade edilemese de Mavi Sakal birçok şeye konu olmuş bir kişidir. Kurban mı, katil mi orası meçhul ancak dillerden düşmeyen bir hikayeye sahip olduğu kesin. Katil olduğu da düşünülen Rais adına onlarca şarkı, kitap, film ortaya konulmuştur.

Yazılı olarak ilk defa Fransız yazar Charles Perrault tarafından 1697'de yayımlanan Kaz Ana’nın Öyküleri adlı eserinde Mavi Sakal adlı masalla anlatılmış.

"Evvel zaman içinde, sakalı mavi, kendisi iri yarı, yaşlıca bir adam varmış. Bu adam bütün kadınların korkulu rüyasıymış. Çünkü genç kadınlarla evlenir sonra bir daha o kadınlardan haber alınamazmış. O diyarda yaşayan üç kız kardeşe de musallat olmuş bu adam, hepsine kur yapıyormuş. Nihayet onunla evlenmek küçük kız kardeşe düşmüş. Küçük kız kardeş Mavi Sakal’ın o kadar da kötü olmayabileceğini düşünerek kendisini avuturmuş. Bir de kendisine sevdirebileceğine güvenirmiş. 
Nitekim evlendikleri birkaç gün içinde kocası ona iyi davranmış. Sonra bir gün demiş ki, “ben seyahate çıkıyorum bu şatonun bütün anahtarları sende dursun. Ancak şu küçük anahtar koridordaki odanındır, sakın ola ki oranın kapısını açmayasın…” Mavi Sakal seyahatteyken yeni gelin kız kardeşlerini çağırmış hep birlikte eğlenirlerken tek tek bütün odaları açıp içlerinde ne var diye bakmak düşmüş akıllarına. Dizginleyemedikleri merak yasak kapıyı da açtırmış onlara. Bir de ne görsünler her yer kan revan, Mavi Sakal’ın önceki karıları da odadaki darağaçlarında asılı… Küçük anahtarı yere düşürmüş genç kadın ve üzerine bulanan kanı bir daha temizleyememiş.

Mavi Sakal döndüğünde anahtardaki kandan genç karısının odaya girdiğini anlamış… Öleceksin demiş ona, tıpkı diğerleri gibi. Yapma dediğimi yaptın, merak etme dediğimi ettin, açma dediğim kapıyı açtın.

Bu öyküde genç kadın ölmemiş, merak etmeyin. Mavi Sakal’dan ölüme hazırlanmak için on dakika zaman istemiş önce. Sonra kız kardeşleriyle yardımlaşmış, erkek kardeşlerini çağırmış. Hepsi bir olup Mavi Sakal’ı ortadan kaldırmışlar."

Böyle bir masalın olması enteresan olsa da birçok filmin ilham kaynağı da bu masal oldu. Hatta Charlie Chaplin'in Monsieur Verdoux filmi Mavi Sakal'dan esinlenerek ortaya konulmuştur.

Yorum Gönder

0 Yorumlar