kadınların maaşları neden erkeklerden düşük? sorun sadece cinsiyet eşitsizliği mi yoksa buz dağının arkasında görünmeyen başka sebepler mi var ve bu sorun nasıl çözülebilir gelin beraber okuyalım.
birçok siyasetçinin ve işverenin eşit emek eşit maaş haykırışlarını duymuş olsak bile aslında söz konusu kadınlar olunca bu haykırışın çok da gerçeği yansıtmadığını görebiliyoruz. kadınlar erkekler ile aynı işi yapıp sırf "kadın" oldukları için erkeklerden daha düşük maaş alıyor. polonyada erkeğin kazandığı bir dolara karşı kadın 91 cent, israilde 81 ve güney korede 65 cent kazanıyor. ancak araştırmacılar maaş ayrımcılığının cinsiyete bağlı gelir eşitsizliğinin sadece küçük bir parçası olduğunu söylüyor. yani konu sadece bu değilse kadınlar neden daha az kazanıyor?


"kariyeri olan bir kadın, kadının yerini unutmayı seçmiştir."
Amerika üzerinden örnek verirsek Amerikada bir dönem özellikle beyaz kadınların çoğu ev dışında çalışmıyordu. Uluslararası Avukat olan Anne Marie Slaughter bu durumu şöyle açıklıyor; "1950li yıllarda iş gücünde kadın yok denecek kadar azdı. kadınlar erkekler kadar iyi eğitimli değildi. üniversite mezunu değillerdi ve üniversite okuyanlar da aynı ders kredisine sahip değildi. görebileceğiniz en profesyonel kadın öğretmendi ve çoğu kadın onu bile yapamıyordu.


hiç kadın doktor yoktu, sadece 1 kadın avukat gördüm ve kadınların mühendis olması hayal dahi edilemezdi." çalışan kadınların %70'i fabrika ya da ofislerde çalıştı. bunun açıklaması ise" kadın işçiler rutin ve tekrar eden işlerden sıkılmıyorlar. yüksek el becerisi isteyen işlerde kadınlar kadar iyisi yok." oldu. yani erkeklerin demek istediği şey şuydu; elbette kadınların para kazanma isteğini anlıyoruz, bu anlaşılır bir şey ama kariyer? hayır, kariyer erkeklere özeldir. tam da bu düşünceden dolayı ayrımcılık yasaldı
işverenler açık bir şekilde sadece erkek çalışan istediğini söyleyebiliyordu. eşitsizlik dolar başına 60 cent olmuştu. ayrımcılık birçok farklı etkene dayalıydı. ancak birkaç 10 yılda işler değişti
bu değişim başlangıcı tüm dünyaya yayılan kadın özgürlük hareketinden başka bir şey değildi. kadınlar alamadıkları burs, gidemedikleri üniversite ve alınmadıkları işler için mücadele etmeye başladı. tüm bu değişimlerden sonra bazı yerlerde tarihte ilk defa iş yerlerinde çalışan kadın sayısı erkekleri geçti. National Geographic Society Onur Ödülü'nü alan ilk kadın Anne Lindbergh, Pakistan başbakanı seçilen Benazir Bhutto, uzaya giden ilk amerikalı kadın Sally Ride ve nicesi. kendilerine verilen imkanlar ile kadınlar üniversitede de erkekleri geçti.
maaş eşitsizliğine neden olan birçok etken ortadan kalktı, biri hariç. "kadınlar çocuk büyütmeli düşüncesi" amerika, us ve İskandinav ülkelerinde yapılan anketlerde bile çok az bir kesim küçük çocuğu olan kadınların tam zamanlı çalışmasını uygun görüyordu.
söz konusu erkekler oldu mu işler değişti. küçük çocuğu olan babaların tam zamanlı çalışmasında bir sorun yoktu, hatta amerikada %70lik kesim bunu savundu. çünkü çocuk bakımında kadınlar birincil bakıcı olarak görülüp tüm yükü onların üstlenmesi isteniyor.
doktor, avukat, milletvekili, başbakan. mesleğin fark etmez eğer bir anne olduysan işini bırakıp o çocuğa bakmak zorundasın. çocuk büyütme sorumluluğunun büyük kısmı kadınlara aittir. işte maaş eşitsizliği de bu noktada kendini tekrar ortaya çıkarıyor. bir anne erkek partneri gibi tam zamanlı çalışırken çocuk bakımı ve ev işleri yüzünden dokuz saat daha fazla zaman harcıyor. bu bir yılda tam zamanlı bir işte üç ay daha fazla çalışmaya denk. maaş eşitsizliğinin merkezi tam olarak bu. şimdi bunu örnek ile açıklayalım

bir kadın ve bir erkek düşünün. aynı üniversitede aynı okulda bölümde okuyorlar. eğitim seviyeleri ve tecrübeleri eşit sayılır yani. bu iki kişi üniversiteden mezun olduktan sonra aynı şirkette işe giriyor ve evleniyorlar. kariyer sonrası çocuk yapma kararı alınıyor birinin çocuğa bakmak için evde kalması gerek. işte evde kalmaya mahkum edilen kişi kadın. kadın çocuğa bakmak için evde kalırken adam çalışmaya devam ediyor. bu sırada terfi alıyor, iş bağlantıları artıyor. kadın ise kendisine gelen işlerin bir kısmını başkasına veriyor, iş seyahatlerini reddediyor ve terfi imkanını kaçırıyor. aradan 8-10 yıl geçince aradaki uçurum daha keskin bir şekilde hissediliyor. adam terfi aldı ve hatta şirkete ortak oldu. kariyeri zirve denilenebilir. kadın ise değil şirkete ortak olmak yerini bile koruyamadı. çocukla ilgilendiği için esnek zamanlı çalışıyor ve para kazanma potansiyeli gittikçe düşüyor. bundan dolayı anne olan kadınlar ve anne olmayan kadınların maaş gelirleri ile ilgili araştırmalar başlıyor. birçok veri paylaşılıyor




danimarkada doğumun kazanca olan etkisiyle ilgili bir araştırma yapılıyor. "çocuk ve cinsiyet eşitsizliği" yapılan tüm araştırmalar çocuk bakmayan kadınların çocuk bakan kadınlardan daha fazla kazandığını gözler önüne serdi




bazı kadınlar bu gelir adaletsizliğinden rahatsız değil, kendi tercihleri ile çocuk bakıyorlar ama her kadın bunu bir "seçim" yapma hakkına sahip değil. örneğin amerikada bekar annelerin sayısı bekar babaların 3 katı. çocuk bakmak erkeğin değil kadının işi zihniyeti çok güçlü tam da bu yüzden 1980 yılındaki iş yerinizdeki masanızı dekore etme makalesi günümüzde bile hala doğru kabul"merhaba, baş harflerinizden cinsiyetinizi anlamadım bunun cevabı cinsiyete göre değişir. eğer bir erkek iseniz aile fotoğraflarınızı masanıza koyun. sizin bir aile adamı olduğunu düşünüp evinize bağlı olduğunu düşünürler. ancak bir kadın iseniz asla ailenize dair ediliyor. sorulan soru şu; merhaba, işimde yeni terfi aldım ve ilk defa kendi özel alanıma sahibim. masamı nasıl dekore etmeliyim? verilen cevap ise bir fotoğraf koymayın. sizin kendini işe veremeyen duygusal bir beceriksiz olduğunuzu düşünürler."
kadınların çocuk bakma zorunluluğu eski ve yıkılmaz bir gelenek gibi görünse bile mücadele etmesi imkansız değil. aslında bu zihniyete karşı çıkan iki örnek var; Ruanda ve İzlanda. Ruanda dünyanın en yoksul ülkelerinden biriydi ve birkaç 10 yıl öncesine kadar kadınların temel hakları bile yoktu. olaylar 1994 yılında başlayan soykırım ile değişti. amerikan askerleri soykırımdan kaçmaya çalışanların sınırdan geçmesine izin vermedi ve korkunç katliamda sadece 3 ayda 800 bin kişi hayatını kaybetti. soykırım sonrası nüfusun %60-70 gibi oranı kadınlardan oluşuyordu. soykırımda 3 erkek kardeşini ve babasını kaybeden kadın hakları savunucusu Consolee Nishimwe "1994'ten önce kadınların toplumda konuşma hakkı bile yoktu." diyor

erkek azlığı nedeniyle kadınlar iş gücüne dahil olmak zorunda kaldı. adını bile bilmedikleri işlerde çalıştılar. polis, ordu mensubu, belediye başkanı, vali oldular. yani kadınlar ülkeyi değiştirmeye başladı.
yeni hükümet Ruandayı inşa etmek için kadınlara ihtiyacı olduğunun farkındaydı. kadınların daha güçlü ve etkin konumlara getirecek yeni düzenlemeler yapıldı. yeni anayasaya kadın erkek eşitliği dahil edildi. bugün Ruanda parlamentosu %61 ile dünyanın en fazla kadın oranına sahip Ruanda bir kadının bir erkek gibi evin dışında da eşit çalışabildiği nadir yerlerden. Bm Ruanda elçisi olan Valentine Rugwabiza şöyle açıklıyor bu durumu: " evli kadınlar kocalarının izni olmadan banka hesabı açamazdı. 1994 yılındaki katliam tüm sosyal dokuyu yok etti.

hayatta kalmak için elimizden gelen her şeyi yapmaktan başka çaremiz yoktu. kadınlar olarak tüm alanlarda etkin olaRuanda'nın hayatta kalma mekanizmasıydı. bir de kültürel değişim adımları atan başka bir ülke var; İzlanda.
İzlanda maaş eşitsizliğini düzeltmek için birçok düzenleme yapsa da dönüm noktası 1975 yılıydı. kadınlar işlerini bırakıp sokağa döküldürak yer almaya başladık. Ruandalı bir genç kız yapmasına izin verilmeyecek bir şey olduğunu asla düşünmez." cinsiyetteki kültürel değişim soykırım sonrası işlerini bıraktıkları için dükkanlar açık kalamadı ve bu bir dalga yaratarak toplumu yavaşça değiştirmeye başladı. bu değişiklikler ilk siyasi alanlarda başladı. grevden beş yıl sonra 1980 yılında İzlanda dünyanın ilk demokratik şekilde seçilmiş kadın başbakanını seçti.

Vigdis Finnbogadottir. bu seçimden sonra İzlanda parlamentosunda kadın sayısı hızla yükseldi. 1981 yılında İzlanda'da yeni annelere 3 ay ücretli izin kullanma hakkı verilen bir yasa getirildi. 1987 yılında bu izin 6 aya uzatıldı. ancak bu sorunu çözmek için yeterli olmadı
babalar çalışırken anneleri evde oturmaya teşvik etti çünkü. istemsiz olarak çocuk bakma görevi kadınlara aittir düşüncesini güçlendirdi. bunun üzerine başka bir adım atmaya karar verdiler. peki erkeklere ücretli babalık izni verilse ve üstelik bu zorunlu olsa ne olur?
erkeklere verilen bu hak büyük bir kültürel farklılık yarattı. İzlanda ve Abd kadın-erkek maaş eşitsizliği oranı 2004 yılında aynı iken (0,81 cent) sonraki yıllarda İzlanda da bu oran 0,90 oldu. bu da maaş farkını daraltmanın imkansız olmadığını bir kez daha kanıtladı
birçok yerde çocuk bakma sorumluluğu kadınlara aittir gibi görünse de bu 2 örnek bu zihniyet ile mücadele etmenin imkansız olmadığını gösteriyor. araştırmacılar bu zihniyetin değişiminin erkeklerde başlamasıyla mümkün olabileceğini söylüyor. hala kadın ve erkekler eşit maaş alamıyor ama biz mücadele etmeye devam ediyoruz. evde, sokakta, iş yerinde ve hayatın her alanında erkekler ile eşit olduğumuz, anne olmamızın kariyerimizi cezalandırmayacağı bir dünyayı inşa edeceğiz.
0 Yorumlar