KOCAMI NASIL KENDİ TARAFIMA ÇEKEBİLİRİM
Orijinal romana göre babam ve abim tarafından siyasi bir araç olarak kullanılan ve müstakbel kocamın ellerinde ölen kötü karakterdim.
Babam krallığını kurtarmak için umutsuzca beşinci damat adayıyla evlenmem için yalvardı. Sorun şu ki, evlenmem gereken adam, Kuzey'in efsanevi şövalyesi ve romanın sonunda benle ailemi öldürecek olan adam.
Hayatta kalmanın bir yolunu bulmalıyım.
Romanın içinde göz korkutucu birçok zorluk var; kocamın küçük kız kardeşini kurtarmanın, soğuk kalpli kocamı kazanmanın ve beni sadece küçümseyen Kuzey halkının desteğini almanın bir yolunu bulmam gerekiyor.
Tek çarem buydu.
"Sana aşığım!"
Bu yüzden lütfen beni öldürme!
Nerede bir kore noveli ben hopp hemen oradayım elbette. Üstelik bu kurgu son zamanlarda top 5'im ve uzun süre de öyle kalacak gibi görünüyor. Lakin kızımız Ruby'e deliler gibi aşığım ve herkesin nefret ettiği Izek karakterini bile çok seviyorum... Belki de noveli okuduğum içindir çünkü bu adam gerçekten harika bir ml. Novellerde denk geldiğimiz birçok pislik erkek karakterlerin arasından parlayan bir güneş gibi ışıldıyor gümüş saçlı kırmızı gözlü yakışıklım.
Romanı sevmemin asıl nedeni elbette Ruby çünkü yazarın psikolojik rahatsızlıklara yer verip bu kadar detaylı bir şekilde karakterin iç dünyasını göstermesine bayıldım. Ruby bazı bölümlerde beni ciddi anlamda ağlattı, yaşadığı travma ve hayatta kalma mücadelesini yazarın ele alış şekli gerçekten harikaydı. Şahsen varsa yazarın diğer eserlerini de okumak istiyorum. Fırsat bulduğumda araştıracağım.
Hem dram hem romantizm biraz da serpiştirilmiş komedi ve güçlü bir kadın karakter görmek istiyorsanız vakit kaybetmeden okuyun diyorum. Manhwa çizimleri de şahane. Eminim ki hoşunuza gidecek bir seri olacak.
Şimdi kurguyu özet geçeceğim yani spoiler içerecek. Spoiler istemeyen geri kalanını okumasın.
Hikayemiz Ruby'nin zorla Kuzey'in şövalyesi ile (politik evlilik) evlendirilmesi ile başlıyor. Ruby'nin oraya gönderilme amacı Izek'in kız kardeşini öldürmek ve abisinin Kuzey'i ele geçirmesine yardım etmek. Elbette ki reenkarne olan ve romanın gidişatını bilen kızımız oraya abisinin maşası olmak için değil tam aksine hem kendini hem de kocasının kız kardeşini kurtarmak için gitti.
Ancak ilk izlenim onun için zorluydu çünkü ailesinden dolayı herkes ondan nefret ediyordu. Abisi ve babasının istismarı ile mücadele etmek için adeta profesyonel bir oyuncu olan kızımız burada da oyunculuk yeteneklerini sergiledi ve kocasına aşık, mutlu ve saf bir kadın taklidi yaptı. Böylece kendisini zararsız gösterip hayatta kalmanın bir yolunu bulacaktı.
"Ben aptal değilim, başından beri her şeyin yalan olduğunu biliyordum."
Izek'in göğsüne yaslanmış olan Ruby başını kaldırdı ve şaşkınlıkla adamın kırmızı gözlerine baktı.
"Sen? Biliyorsan neden sormadın?"
"Korktum. Bir şeylerin doğru olmadığını ve bana aşık taklidi yaptığını biliyordum. Bana defalarca kez söylediğin aşk itirafları... Hepsi yalandı. Bir şey saklıyordun. Ama soramadım. Eğer sorsaydım bir daha bana aşık olduğunu söylemeyeceğinden, ellerimin arasından kayıp gitmenden korktum."
Ruby'nin bu yapışkan hallerinden nefret eden Izek ona ilk başlarda yüz vermedi. Yüz vermemesinin nedeni ona değer vermemesi değildi, Ruby ona annelerini hatırlatıyordu. Peki Izek ve Ellen'ın annesi kimdi? O da Ruby gibi bir kadındı. Hayatta kalmak için evlendi ve en sonunda mutsuz hayatına dayanamayıp kendini asarak intihar etti. Yeme bozukluğu vardı ve gözlerinin içi boştu. Sosyal ortamlarda iyi numarası yapıyordu. İşte tam olarak bu yüzden ne Ellen ne Izek Ruby'e kalplerini açmadılar. Onun da anneleri gibi terk edeceğini düşünüyorlardı çünkü. Birine tekrar bağlanıp yaralanmak istemediler.
Ruby yeme bozukluğunu saklamak için elinden geleni yapsa da annesiyle uzun süre vakit geçirdiği için tüm detayları bilen Ellen Ruby'nin parmağındaki ısırıktan ve titremeden (kusturmak için) onun da aynı hastalığa sahip olduğunu anladı. Çünkü annesinin de parmağı Ruby'nin ki gibi yaralıydı. Aslında Ellen'in gece Ruby kusarken odasına girip ona bağırması ve ölecekse tek başına ölmesi gerektiğini başkalarını da üzmemesini söylediği ağır sözler Ruby'e değil annesine yönelikti. Neden yemek yemeyerek kendine acı çektirdiğini anlamadığı annesine ölmeden önce söylemek istediklerini dile getirdi ve Ruby ona yıllardır aradığı cevabı verdi.
"Yemiyorum çünkü bu hayatta kontrol edebildiğim tek şey kendi bedenim."
Çocukluğundan beri ailesi tarafından istismar edilen bir kız, politik evlilik ve hayatta kalma savaşı. Ruby hayatını hep başkalarına göre şekillendirdi, bu onun hayatta kalma savaşıydı ve kendi hür iradesiyle yapabildiği tek şey kendini aç bırakmaktı. Bu Izek ve Ellen'in annesinin de hissettiği şeydi tam olarak.
"O gün olanlar için üzgünüm ve teşekkür ederim... Ruby... Senin sayende annemin neler hissettiğini anladım."
Bu olaydan önce Izek ve Ellen'in çocukluk arkadaşı olan Freya'nın zehirlenme olayı var. Suç Ruby'nin üstüne kalmıştı ve Izek eve gelmiyordu. Konaktaki herkes Ruby'den nefret edip ona zorbalık yaparken Ellen ile bu tartışma yaşandı. Ruby bir kez daha ne kadar yalnız olduğunu fark etti.
Izek'in eve gelmeme nedeni ise Ruby'i şüpheli bulması değildi tam aksine herkesten önce asıl suçluyu bulup eğer gerçekten Ruby ile bir bağlantısı varsa o kişiyi öldürüp kanıtları da ortadan kaldıracaktı. Izek farkında olmadan Ruby'e zaten aşık olmuştu.
Daha sonrasında Ruby tapınağa gidiyor ve kendisi hakkındaki korkunç söylentileri duyup ağlayarak oradan uzaklaşırken hastalığından dolayı bayılıyor ve canavarlar tarafından kaçırılıyor. Zehirlenen Freya Ellen'i yanında zorla tuttuğu için kimse Ruby'nin kaybolduğunu fark etmiyor, ancak Ellen 1 gün sonra konağa döndüğünde kayıp olduğu anlaşılıyor ve onu bulmak için şövalye ekipleri kuruluyor.
İşte romanın diğer dönüm noktalarından birisi de burasıydı benim için. Izek'in kendisiyle yaptığı yüzleşme ve duygularının farkına vardığı an.
"Dükalığın ne kadar korkunç olduğunu bildiğim halde onu yalnız ve savunmasız bıraktım. Kimi suçlamalıyım? Ellen'i uzun süre tutan Freya'yı mı yoksa karımın yokluğunu fark ettikleri halde bunu bildirmeyen çalışanları mı? Ya da bir kere bile karımı ziyarete gitmeyen kendimi mi? Hayır, karım kayboldu ve kaybolduğu bile bir gün sonra fark edildi. Ona ilgi göstermeliydim, onu korumalıydım. Her şeyin sorumlusu benim. Her şey... Her şey benim yüzümden. Ruby. Yalvarırım hayatta ol. Ben... Senin gülüşünü yeniden görmek istiyorum."
Ruby elbette ki hayatta başroller ölmez!! Heheheh, Ruby'nin özel bir yeteneği var canavarlarla konuşabiliyor ve canavarlar da kızımıza kelimenin tam anlamıyla aşık! Hatta herkesin korktuğu beyaz ejderha Ruby'mize serenat yapıyordu ve Izek bundan dolayı kıskançlık krizine girip onu öldürmek istiyordu. En güldüğüm sahnelerden biriydi açıkçası.
Askerlerin hepsi bitkin, Izek uykusuzluktan bayılmak üzere ama yine de karısını arıyor. Herkes Ruby'nin çoktan öldüğünden emin olsa da Izek asla umudunu kaybetmiyor. Herkes onu arayıp dururken bizim Ruby canavarlarla aile oldu bile! Beraber meyve toplayıp yemek falan yiyorlar, tabi üstü başı darmadığın olduğu için onu görenler cadı sanabilir ki tam da öyle oluyor ormana gelen 2 avcı onu bir cadı sanıp kaçıyorlar ve kaçarken Izek'e yakalanıyorlar. Tabi sarışın cadı sıfatını duyan Izek durur mu koşuyor avcıların tarif ettiği yere ve karısına kavuşuyor....
Ruby'nin canavarlarla konuştuğu bir sır olarak saklanıyor ve Izek karısına daha iyi davranmaya başlasa da asıl etkileşim burada başlamıyor.
Izek'in doğum günü için bir kutlama düzenleniyor ve Ellen'in dadısı aynı zamanda baş hizmetçi Ruby'e salonana gelmemesi gerektiğini bunun Izek'in emri olduğunu söylüyor. Tabi bizim sarı şekerimiz kocasının kendisini sevmediğini düşündüğü için buna inanıyor. O kadar süslenip hediye bile hazırlamıştı, boynu bükük tek başına bahçede gezintiye çıkıyor. Sonra en azından hediyesini vermeliyim çok kızmaz değil mi düşüncesiyle salona giriyor. Tabi onu gören herkes şaşırıyor, yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuş ve pek iyi durumda değil. Ruby Izek'e gelmemi istemedin ama yine de hediyeni vermek istedim dediğinde Izek sen ne saçmalıyorsun diyerek kardeşine Ruby'e yeni bir elbise ayarlamasını istiyor ve Ruby kendine çeki düzen verip tekrar ziyafete katılıyor. Ancak uzun sürmüyor çünkü Freya'nın kuzeni bilerek Ruby'nin ayağına basıp onu yaralıyor ve Ruby yere düşerken Izek onu yakalıyor. Ruby acıyla ağlarken bunu kimin yaptığını sorgulayan Izek çok sinirleniyor ve Ruby'i tedavi etmek için KENDİ odasına götürüyor. Ve...........Evet sonunda ikisinin arasındaki aşk başlıyor.
"Ruby... Eğer bugün gerçek bir karı koca olursak seni bir daha asla bırakmam. Beni terk edemezsin çünkü seni seviyorum."
Geceler detaylı anlatılmıyor MALESEF...Sadece haftanın 7 günü de seviştiklerinden söz ediliyor ve Ruby Izek için o geceleri GERÇEK BİR CANAVAR BEN NASIL BİR ADAMLA EVLİYİM...diyo. Keşke biz de görseydik o canavarı neyse...
Ellen Izek'e Ruby'nin yeme bozukluğu olduğunu ve bunu sakladığını söyleyince Izek karısı için çok endişeleniyor :(( Bunu bildiğini belli etmeyeceğini söyleyip Ruby'nin bir şeyler sakladığını ve bunu kendisinin bulması gerektiğini söylüyor. Bu sırada da Ruby'nin abisi ve serimizin asıl kötü karakteri ama çok ortaya çıkmayan adamımız kız kardeşini ziyaret için Kuzey'e geleceğini söylüyor. Izek bunun iyi bir fırsat olduğunu düşünüyor, abisinden istismara uğradıysa Ruby'nin bir şekilde belli edeceğini düşünüyor ve Ellen'a Ruby'i izlemesini söylüyor.
Ancak abimiz Ruby'nin en kötü istismarcısı ne yazık ki ve Ruby ondan aslında o kadar korkuyor ki mükemmel oyunculuk yetenekleri arşa çıkıyor. Izek bile onun bu kadar güzel gülümsediğine şaşırıyor:((
Abisi Ruby'e takıntılı bir aşık. Ruby aslında evlatlık ve abisi çocukluğundan beri Ruby'i karısı yapmak istiyor. Ruby bunun farkında değildi ancak abisi onu öpünce anladı ve bu öpücüğü Ellen, Freya dahil birkaç kişi gördü. Herkes Ruby'nin Izek'i aldattığını düşündü. Ellen ise Izek'in düelloya yoğunlaşması gerektiği için düellolar bitene kadar hiçbir şey söylenmeyeceğine dair söz aldı tabi nafile. Cadaloz Freya durur mu, düello öncesi Izek'e karını abisiyle öpüşürken gördüm seni aldatıyorlar diye şakırdadı. Ancak umduğunu bulamadı çünkü karısına tamamen güvenen Izek bir şeylerin ters gittiğini bildiği için Freyayı kovup düelloyu kazandı ve ödülü sanki ihaneti duymamış gibi karısına adadı.
Ruby ise öpüşürken yakalandıklarının farkındaydı ve yaşama hevesini bir kere daha keybetti. Tek istediği şey Izek'i korumaktı. Abisiyle odaya geçtiklerinde abisi şimdi Kuzey'a canavarların saldıracağını ve burayı terk etmeleri gerektiğini söyledi. Ruby hayatında ilk defa abisine karşı çıktı. Ruby kaybolduğunda Izek kendi duygularının farkına vardı ve dönüm noktası oldu demiştim ya. İşte burada da Ruby kendi duygularının farkına vardı.
"Onun yüzünden mi?"
Sessizlik benim cevabımdı.
"Sana iyi davrandığı için kalbin mi titredi? Seni gerçekten sevdiğini mi düşünüyorsun? Beni yanlış anlamanı istemem Ruby, sana baktığında gördüğü tek şey babamın tacı ve serveti. Sana bunu defalarca söylememe rağmen neden unutup duruyorsun?"
Benim için de zaman geçiyordu.
"Yani beni gerçekten seven tek kişi sen misin?"
Sorum dudaklarındaki gülümsemenin kaybolmasına neden oldu ve onun yerine acımasız bir ifade geldi.
"Bunu gerçekten soruyor musun? Bu dünyada kimsenin seni benim kadar sevemeyeceğini bilmiyor musun? İnkar etmeye çalışma, Ruby. Dünyada birbirini sevebilecek tek insanlar biziz."
"Beni sevmiyorsun."
Aklıma Izek geldi.
"Ne..."
"Beni sevmiyorsun. Bana vurdun, kırbaçladın, bana işkence ettin ve beni kendi çıkarların için başka adamlara sattın. Bu aşk mı? Öyleyse bu nasıl bir aşk ha, nasıl bir aşk!"
Ruhumdaki çatlaklar büyüyordu, kırılmanın eşiğindeydiler.
"Bu... Henüz tam olarak anlaman zor olabilir, ama..."
"Ne söylersen söyle ve kendini haklı çıkarmaya çalışırsan çalış işe yaramaz. Bu aşk değil. Beni sevmiyorsun."
Izek'le paylaştığım tüm anları düşündüm.
"Seni aptal kadın, aşk hakkında ne bilirsin ki sen?"
Omuzlarımdan tuttu ve sarstı ama beni korkutmadı. Artık ondan korkmuyordum.
"En azından senden daha fazlasını biliyorum. Kocam bana doğru öğretti."
Kendi kendime güldüm. Aşağıya baktığımda, Izek'in bana hediye ettiği çelenkteki çiçeklerden bazılarını farkında olmadan ellerimle ezdiğimi gördüm, bu yüzden elimden geldiğince nazik olmaya, düzeltmeye çalıştım. Havayı gül kokusu doldurdu.
"Daha önce bana hiç vurmadı. Ona ne yalan söylersem söyleyeyim, bana asla vurmadı."
İkimizin de buz kurdunu kurtardığımız günü düşündüm. Kaçtıktan sonra beni tekrar bulduğu gün. Gözlerindeki çaresiz ve kırık kalpli bakış. O zaman bile beni nasıl bir cadı olarak düşünmemişti ki?
"Hasta olduğumda ya da ağladığımda bana asla sesini yükseltmez."
Beni ilk kucağına aldığı günü, hasta olduğum günü düşündüm. O gece beni yatağa yatırırken bana ne sormak istediğini düşündüm. Balkonunda geçirdiğimiz o zaman, romundan içmeme izin verdi. O iğrenç içeceği ilk kez tatmıştım.
"Zor zamanlar geçirdiğimde ve kendimle ne yapacağımı bilemediğimde, her zaman sabırlı olur ve bana yardım etmeye çalışırdı."
Ahırdaki o günü düşündüm. Karmaşa. Kaygı ve huzursuzluk. Neler yaşadığımı bile bilmiyordu ama kırbacı uzaklara fırlatmıştı, benim göremeyeceğim bir yere. Beni belimden kavrayıp destek olmuştu. O bilmiyordu ama o gün beni kurtarmıştı.
"Beni asla yapmak istemediğim şeyleri yapmaya zorlamadı."
Birlikte geçirdiğimiz tüm geceleri düşündüm. Öpücükler ve gözyaşları, dokunuşlar ve ağır nefesler. Yumuşak gözlerini, dudaklarını hareket ettirişini düşündüm. Hep elimi tutardı. Yaralarımı nasıl okşadı.
"Dinlemediğimde beni cezalandırmıyor. Bana bir kez olsun hakaret etmedi ya da alay etmedi."
Aslında, özellikle buraya geldiğim ilk haftada öyleydi ama Cesare'nin bunu bilmesine gerek yoktu. O günler artık çok geride kalmıştı. Şimdi, iblisleri arkadaş edindiğim için benimle nasıl dalga geçeceğini düşündüm. En iyi arkadaşıma nasıl şişman bir kertenkele derdi?
"Onunla tanıştığım ilk andan itibaren beni hep korudu. Hep."
Gözlerimden akan yaşlar üzüntü yaşları değildi.
"Kraliçe olmak isteyip istemediğimi mi sordun? Onunlayken sadece bir kraliçe değilim, bir tanrıçayım. Bana baktığında, dünyadaki tek kadın benmişim gibi hissediyorum. Bana baktığında, tek bir kusurum yok. Ben onun gözünde bir tanrıçayım. Ben mükemmelim. Sevilmenin böyle hissettireceğini kim bilebilirdi?"
"Dur... Dur, sen..."
"Hala anlamamış gibi mi görünüyorum? Kim ne derse desin, kesinlikle biliyorum. Aşkın ne olduğunu biliyorum. Çünkü mutluyum. Onunla olmaktan çok mutluyum. Hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım."
"Dur, kapa çeneni..."
"Artık kardeşimin o cehennem gibi bir yer olan manastırndan kurtardığı küçük kız değilim. Sen benim kardeşimsin. Beni bir cehennemden başka bir cehenneme götüren kardeşim. O yüzden bana aşktan bahsetme. Ne kadar inkar etsen de, Izek gibi bir adamla asla kıyaslanamazsın. Asla onun elini bırakıp sana koşmayacağım!"
Parçalara ayrılan bir aynanın yüksek sesi tüm odada yankılandı.
Nereden geldiğini anlayamadım ve bir şey görüşümü engelliyordu.
Damarlarımda dolaşan acıyı yavaşça fark eden bedenim, az önce ne olduğunu anlayamayacak kadar bitkin görünüyordu.
Cesare beni yere indirirken güçlükle nefes alıyordu. Ellerini üst kollarıma dolamıştı ve tırnakları tenime batıyordu.
Tüm vücudum acı içinde zonklayıp çığlık atsa da, alay etmeye devam ettim. Bu hiçbir şeydi. Daha kötüye alışalı uzun zaman olmuştu.
"Çok acınasısın."
"Kapa çeneni."
"Seninle onun arasındaki farkın ne olduğunu mu bilmek istiyorsun abi? Onunlayken yaşamak istiyorum seninleyken ise tek istediğim şey kendimi öldürmek!"
"Kapa çeneni!"
Bir çatlak daha, bir ayna daha kırıldı. Acı şimdi hissediliyordu. Cam parçaları etlerime batmıştı ve vücudumun her yerinden damlayan kanlar etrafı kirletiyordu.
Zafer Çiçeği'ni bıraktım.
Cesare vahşice ve şiddetle saçlarımın uçlarını çekti, sanki hepsini kafatasımdan koparacakmış gibi. Kafamı kaldırıp yüzünü gördüğümde bana baktı.
Ölüme mahkûm edilmiş genç bir adama benziyordu.
Gözlerinde öfke ve umutsuzluk, tiksinti ve ıstıraptan başka bir şey yoktu.
Aman ne hoş bir yüz.
Onu tam olarak neyin durdurduğunu hatırlamıyorum. Dudaklarımdaki korkusuz kıvrılma mıydı yoksa kapının açılma sesi miydi. Önemli olan, neyse ki zamanlamanın kusursuz olmasıydı.
Çünkü Freya'nın beni Cesare ile çıkarken gördüğünden emin oldum.
Onunla yalnız bir yere gittiğimi görürse ne yapacağı çok açıktı. Değil mi, Leydi Furiana?
Kapı açılsa da kimse kılını bir kıpırdatmadı. Zaman durmuş gibiydi.
Hiç kimsenin nefes almıyordu, bir iğne düşseydi duyabilirdin.
Alnımda da ayna kırıkları olup olmadığını merak ettim. Kaşlarımın etrafındaki alan kaşınıyordu ve gözlerime kan geliyordu.
Görüşümü geri kazanmak için hızla gözlerimi kırpıştırarak başımı çevirdim ve yana baktım. Sevgili kuzeylilerime baktım.
Ayakta birkaç kişi vardı ama ben sadece birini görebiliyordum.
Terden ıslanmış ve darmadağınık gümüş saçlarının altında, güzel kırmızı gözleri parıldadı ve beni görünce odağını kaybetti.
Kalbim o kadar suçlulukla çarpıyordu ki etime saplanan cam kırıklarının acısıyla kıyaslanamazdı bile.
Özür dilerim Izek... Özür dilerim...
Seni buna şahit bıraktığım için özür dilerim.
Beni böyle görmeni istemezdim.
Özür dilerim.
Özür dilerim...
Evet bu kısmı okurken hüngür hüngür ağladığım doğru malesef. Daha sonrasında Izek kılıcı ile abisine saldırıyor ve herkes onu durdurmaya çalışıyor çünkü o sonuçta en güçlü adamlardan birinin oğlu ölümü savaşa yol açabilir.... Bu sırada canavarla uyanıyor ve Izek Ruby ile vedalaşıp savaşmaya gidiyor ancak Izek'in ne kadar yorgun olduğunu bilen Ruby Ellen'a Izek'in yanına gitmek için yalvarıyor. Beraber ejderhayı ve canavarları sakinleştiriyorlar. Biliyorsunuz ki Ruby canavarları kontrol edebiliyor. Izek'in baygın olduğunu gören Ruby Izek'e ilk içten aşk itirafını yapıp onsuz yaşayamayacağını söylüyor ve Izek gülerek uyanıyor... Sarılıyorlar ve savaş sahnesi de burada bitiyor.
Daha sonrası hikayenin sonları aslında. Ruby ve Izek yatakta uzanırken birbirlerine söyleyemedikleri şeyleri itiraf ediyorlar ve Ruby aşk itiraflarının artık gerçek olduğunu ve Izek'in onu kurtardığını söylüyor. Bu itirafları dinleyen Izek AĞLIYOR :(((((
Ben Cesare ile yine bir çarpışma beklerdim ama olmadı, Izek onu bir göreve gidip öldürdü diye kapatıldı mesele. Yazar buraları aceleye getirmiş biraz. Ellen dadısını kovuyor ve Freya ile olan dostluğuna son veriyor. Bu sırada da Ruby'den özür diliyor ancak beklediğinin aksine Ruby ona bir düşmanlık beslemiyor ve hadi dost olalım diyor. Yani Ellen Freya cadısını kaybetse de Ruby'i tamamen kazanıyor. Gerçek bir aile oluyorlar. Izek, Ellen, babası ve Ruby yemek sahneleri, kar topu savaşı ve nicesi en keyif aldığım sahnelerdendi yine. Her şey ortaya çıkınca yazar komediye ağırlık vermiş.
Freya'ya noldu diye soracak olursanız konağa gelip Ruby ile konuşuyor ve onu yine küçümsüyor. Neden bu kadar acınası bir hayat yaşadın birinden yardım isteseydin ya falan diyor. Bu kısımları okurken ben bi akıllı sendin kodumun salağı diye okuyorum.
Ruby Freya'nın kafasından aşağı çay döküyor ve gerçek bir amazon kavgası çıkıyor. Birbirlerinin saçlarını çekip üstlerine atlıyorlar. Ruby... GO GIRLLL
Ellen zorla kapıyı açtırıp kavgayı ayırıyo ve ikisini de azarlıyor sdkjlsdjlsdkş Freya yaptıklarından dolayı manastıra sürülüyor ve ondan da böyleye kurtuluyoruz.
Geri kalan birkaç bölüm tatlış tatlış aile sahneleri falan filan. Böyle bitiyor seri. 10 üzerinden 10 vererek uğurluyorum bu seriyi








0 Yorumlar